14 Aralık 2013 Cumartesi

Tarçınlı Miniler



Kar, kış, soğuk şu sıralar tek gündemimiz. Bizim şehrimize kar uğramasa da soğuğu bizleri zaman zaman oldukça zorluyor. Mutfağımızdan kekler, poğaçalar, kurabiyeler eksik olmuyor. Bloga uğrama sürelerim biraz uzadı ve bu durum beni mutsuz ediyor. Paylaşacak tarifler oldukça fazla aslında ve burada dile gelmeyi bekliyorlar. Umarım onları fazlaca bekletmeden paylaşırım. 
Bu tarif tam tamına bir klasik. Yapımı kolay, bereketli ve bayatlamayan bir kurabiye ve asıl sahibine ait orjinal tarif. Işıl Sözer ve Berna Gürşen'in Butik Pastacılık kitabından almış olsam da Ayşem Hanımın tarifi. Minicik porsiyonlar halinde yapılıyor olması da onları hem sevimli hem yemesi kolay hale getiriyor. 
Hayat yeniliklere çağırsa da bizi sürekli olarak, vazgeçemediğimiz şeyler elbette var. Kızımın özgürlük duruşu yenilerden mesela. Uyku öncesi ayakta dimdik durarak kollarını iki yana açtığı ve deriince bir nefes aldığı ve iddiasına göre güzel uyumasına yardım eden duruşun  adı; özgürlük duruşu :) 
Her çocuğun mutlaka tanışması gereken Küçük Prens ise hayatımızın vazgeçilmezi olarak yine sahne aldı. Kaç kez okudum, hangi okumamda kaç dünya keşfettim hatırlamıyorum. Şimdi heyecanla onun neler keşfedeceğini beklemekteyim. Ve hangi yaşında yeniden o kapağı kaldırmak isteyeceğini... 
Onun hayatında şu an bir yenilik olsa da bu kitap, vazgeçemeyeceği bir rehberle tanışıyor olduğunun henüz farkında değil :)
Bu kurabiyeler de denemeyeni çok az olsa da halen varsa bir yerlerde henüz tanışmamış olanlar, vazgeçilmez bir klasik... 

Malzemeler:
200 gr oda sıcaklığında tereyağı veya margarin 
1/3 cup toz şeker (67 gr)
1 cup iri çekilmiş fındık veya ceviz (120 gr) - ben genelde ceviz kullanıyorum-
2 cup un (220 gr)
1 tatlı kaşığı vanilya özütü (ben kullanmadım)

Üzerine:
3 çorba kaşığı tarçın
1/2 cup pudra şekeri (60 gr)

Yapılışı:
Yağ, toz şeker, un ve fındık veya cevizleri yoğuruyoruz. Oldukça yağlı bir hamur elde ediyoruz. Bundan sonrası sabrınıza kuvvet; fındık büyüklüğünde minik misketler yuvarlıyoruz. Önceden 165 derecede ısıtılmış fırında hafif kızarana kadar pişiriyoruz. Yaklaşık 30 dk dense de tarifte, fırından fırına bu süre değişebilmekte... 
Fırından çıkan kurabiyeler tamamen soğuduktan sonra geniş bir kasede tel çırpıcıyla karıştırıp hazırladığımız tarçın-pudra şekeri karışımı içinde yuvarlayarak her tarafını kaplıyoruz. 
Hava almayan bir kapta sakladığımız takdirde uzun süre tazeliğini koruyacaktır. 

*Yeniliklere açık bırakılan bir kapıdan belki de vazgeçilmez olacaklar girebilir, elbette Küçük Prens'in de dediği gibi; Gözler gerçeği göremez ki, yüreğiyle aramalı insan... 





























3 Aralık 2013 Salı

Ajda Poğaçası



Bu dünyada poğaça sevmeyen, kokusuyla içi ısınmayan yoktur heralde. Annedir benim için poğaça. Onun kadar sıcaktır, mutluluk kaynağıdır. Bu evde anne var demektir. Hepimiz annelerimizin yakınında değiliz elbette, hatta annesini kaybetmiş olanlarımız bile var. Hiç doyulmaz ki zaten anneye; her şeyi bilen, iyileştiren, her şeye yetişendir o... Poğaça kokusudur... Siz de benim gibi uzaktaysanız annenizden, ya da çok özlediyseniz her ne sebeple olursa olsun, hemen kolları sıvayıp poğaça pişirin. Anne kokutun evinizi, anne gibi ısıtın... 
Bugünlerde oldukça enteresan diyaloglar yaşıyoruz kuzumla. Kimi zaman şaşırıyorum daha dün keltoş bi bebekken ne ara bu kadar büyüdü diye... Okuldan eve gelir gelmez yapışık yaşadığımız bazı saatlerimiz var mesela... Adeta kuyruğum gibi benimle hareket eden bir organa dönüşüyor kızım :)) Cevabı da elbette hazır: Okuldayken ayrı kaldığımız zamanları "telafiye" ediyorum... Onu yemek isteğiyle gülümsememden hemen anlar zaten bu böyle söylenmiyodu di mi? Nasıldı? Hiç düzeltmek istemem... O an orada donsun isterim... Sarayım öylece kalayım isterim... İnsan unutuyor tüm bu güzellikleri; kalp kırıklığı, öfke, umutsuzluk hiç unutulmazken, hayatımızı kaplayıp nefes aldırmazken bu güzel anlar uçar gider belleğimizden nedense... Oysa unutmamalı, o anları dondurmalıyız... İçimize çekip bırakmamalıyız... O hatırlamazken ben hatırlıyorum 3 yaşında hangi şarkıları sevdiğini, çocuğuna Niagara adını vermek istediğini, kahverengiye gavingavi dediğini... İlk düşüşünü, ilk yarasını; kabuğunu saklayıp hayattaki en can yakıcı yarasının bu olmasını beyhude bi çabayla Allahtan dilemeyi..  Bizim annelerimiz de bizler için dilediler muhtemelen... Her şeyin en güzelini... Ve tüm anneler sonsuza dek dileyecekler... Keşke gerçek olsa tüm annelerin dilekleri...
Bu poğaçalar neden mi Ajda poğaçası? Tarif Ayşe Özyılmazel'in blogundan, ne zaman poğaça yapsa aklına Ajda Pekkan geldiği için bu adı vermiş. Çünkü Ajda poğaçayı çok severmiş. Şu ana kadar deneyip en kısa sürede yaptığım poğaçalar oldukları için ben de burada paylaşmak istedim. Tarif için teşekkür ediyorum.
Klasik poğaça şeklinde de yapabilirsiniz, ben yuvarlak yaptım.
Un miktarını dikkatli ayarlayalım lütfen, kullandığımız bardaktan, un markasına kadar öyle çok faktör var ki etkileyen, azar azar eklemek hep en garantisi..  

Malzemeler:
3/4 çay bardağı zeytinyağı
1 su bardağı yoğurt
2 pkt kabartma tozu
Yaklaşık 1 çay kaşığı tuz
Yaklaşık 2 su bardağı un (benimki 2 su bardağından 2 parmak eksik un aldı)

İçi: Beyaz peynir-maydanoz karışımı ( fazla yağlı olmayan bir peynir kullanırsanız peynirler dışarı taşmaz)

Üzerine: 1 yumurta sarısı, susam ve çörekotu ( ya da arzu ettiğiniz biri)

Yapılışı:
Tüm malzemeyi güzelce karıştırarak  ele yapışmayan yumuşak bir hamur yoğuruyoruz. Üzerini örterek 20-25 dk dinlendiriyoruz. 
Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alarak elimizde inceltebildiğimiz kadar inceltiyoruz. Beyaz peynir-maydanoz karışımından koyarak ister yuvarlak ister d şeklinde kapatıyoruz. Kenarların iyice yapışması önemli, yoksa şekilleri bozulur. 
Üzerlerine yumurta sarısı sürüp susam ve çörekotu ya da istediğimiz herhangibirini serpip 160 derecede ısıtılmış fırında kızarana kadar pişiriyoruz. 

*Kendini ısıtmakla başlıyor her şey, sende başlıyor, bende başlıyor. Hepsi bahane... Sen iyi ol, sağlam dur, umut et, hiçbirine gücün yok sandığında bile bi adım daha atacak gücün hep var... Daha olmadı poğaça var :)))



26 Kasım 2013 Salı

Patates Keki



İnsan yeni yeni tarifler denemeye kaptırdıkça kendini, tarif defterlerine tatlı hatıralarıyla yerleşmiş tarifleri unutuyor bazen. Hep severek yaptığım bu nefis kek benim defterime henüz bloglarımızın olmadığı zamanlarda güzel bir günün hatırasıyla Serap Ablamın ellerinden yerleşti. Elinin değdiği her şeyi güzel yapan ablama yeniden teşekkür ederim. Çocuklu evlerde özellikle kurtarıcı olacaktır. Malzeme açısından çeşitlendirmeye de müsait. Çocuklar demişken; hayatımızın ne kadar da merkezine konumlanıyorlar değil mi? Her şeyi ama her şeyi onlara göre planlıyoruz. Bilerek, isteyerek, zevkle...
Uçakta cam kenarı onların, her yemeğin en güzel lokması onların, en güzel kahvaltı, en içten kahkaha, en masum uyku onların... Onlar yiyince doyarız, onlar sevince biz daha çok severiz, onlar mutlu olunca gülümseriz... Her yaşta aynıdır bu döngü, hiç ama hiç değişmez... Nerdeyse 35'ime yaklaşırken ( çok yaklaşmış olabilirim, yine de böyle söylemek sanki daha çook varmış gibi hissettiriyor :)) annemin, kazara telefonda öksürecek olsam noldu, hasta mısın, niye öksürdün demesinin başka mantıklı açıklaması olabilir mi?? Hayır annecim, bi yudumcuk çay alayım dedim boğazıma kaçtı o da... 
Anne bile olsam annemin minik kızıyım onun için ve sanırım hep öyle kalıcam. Anneannemle annemin diyaloglarını dinledikçe bu durumu artık kabullenmem gerektiğine kanaat getirdim. Annelik böyle bi duygu, sonsuz endişeyi hiiç kimselere çaktırmadan kalbinde evirip çevirip bi şekilde mantıklı kalabilmeyi başarmak... 
Her şeyi bilen, her durumu çözeniz onların gözünde.. Ergenlikte bu durum kimi zaman tersine dönmüş gibi görünse de eninde sonunda hayat hatırlatıyor bunu yeniden... 
Tüm bunları bir anne özeniyle yapmayı başaran babalar da var elbette, onların da hakkını yemeyelim... 
Elbette yaptığımız her şeyi kanımızda canımızda büyümüş evlatlarımız için yapmak çok doğal... Bazı çocuklar ise kalbimizde büyüyebilirler, hayatlarına dokunmamızı bekliyor olabilirler... Bizim için yapması son derece kolay minicik bişey onların tüm dünyasını değiştirebilir. Sanırım en kıymetli anne-babalık bu olsa gerek... Sana emanet edileni koruduğun, kolladığın gibi başka bir emanete sahip çıkmak... Aynı bütünün parçası olduğumuzu hiç unutmamak... 

Malzemeler:
1 kg patates ( yaklaşık 7 adet, soyulup zar büyüklüğünde küp küp doğranmış)
2 yumurta
1 su bardağı sıvıyağ
1 su bardağı yoğurt
1,5 su bardağı un
1 pkt kabartma tozu
Tuz, karabiber, pulbiber

Yapılışı:
Yumurta, yoğurt ve yağı elde çırpıyoruz. Un ve kabartma tozunu birlikte eliyoruz. En son patatesleri ekliyoruz. Hepsini güzelce karıştırıyoruz. Bu ölçüler büyük yuvarlak borcam ölçüleridir. Ben yarım ölçü olarak kalp şekline kelepçeli kalıpta pişirdim.
160 derecelik SOĞUK fırında yaklaşık 1 saat pişiriyoruz. 

*Anneler babalar değil insanlık ölümsüz olursa hiçbir çocuk öksüz kalmaz...



16 Kasım 2013 Cumartesi

Elmalı-Cevizli Natali Muffinleri



Bazen kendi içinde kaybolur insan. Duyamaz iç sesini... Kaptırır kendini yaşadığı gerçekliğe, yada öyle sandığı şeye... Koşullanır kendi icat ettiği şartların içinde hapsolmaya... Sonra birden birşey olur; an'ı yakalar... Her şeyin sonsuz bir ahenk ve huzurla mümkün ve tam olduğu o an... Toplamına hayat dediğimiz o mikro gerçek... Hep konuşuruz, an'da kalalım, an'ı yaşayalım... Bu cümleyi ne kadar sindirebiliyoruz, özümüze damıtabiliyoruz bilmiyorum... Neden bu kadar önemli? Küçücük şifrelerle olağanüstü bir sırrı haykırıyor an... Geçmiş yükünden, gelecek kaygısından bağımsız... Hafif... Hayatın getirdiğine teslim olmak... Onunla keşfetmek kim olduğunu... Gülümsemek... Mucizelere inanmak... Ve tüm bunları kafanda kuyrukları birbirine değmeden dolaşan tilkileri susturmaya çalışırken kuşları besleyen çocuğunla farketmek... Tasasız, olduğu gibi, elleri, üstü başı kırıntı içindeki çocuğunun mutluluğunu taaa içine kadar çekip tertemiz bir nefes alabilmek hayattan... Kuşlar gibi hafif ve özgür olmak, istediğin yere konmak... Evet tüm güzel şeyler tatlı bir şeye bağlanır hayatta :)) Tarif Natali'den, her tarifi en az kendisi kadar güzel... 

Malzemeler:
1 yumurta
1 çay bardağı toz şeker
1/2 çay bardağı sıvıyağ
2 çay bardağı süt
2,5 su bardağı un
1 pkt kabartma tozu
1 elma ( kabukları soyulup zar büyüklüğünde küpler şeklinde doğranmış)
1 tatlı kaşığı limon suyu
1 çay kaşığı tarçın
1/2 çay kaşığı kakule ( ben kullanmadım)
1 çay bardağı iri dövülmüş ceviz

Yapılışı:
Yumurta ve şekeri miksersiz, elde iyice çırpıyoruz. Sıvıyağ ve sütü ekliyoruz. En son elma ve ceviz olmak üzere diğer malzemeleri de ekliyoruz. Bu ölçülerle 12 adet muffin çıkıyor. Benim kağıtlarım standart muffin kağıtlarından biraz daha büyüktü ve yarım parmak boşluk kalana kadar doldurdum. Önceden 170-180 derecede ısıtılmış fırında kabarıp kızarana kadar pişiriyoruz. 

*Hayatta olmaz dediğin ne varsa olabilir, yapmam dediğin ne varsa yapabilirsin. Hayat bizzat bu ihtimaller demek. Yaptığın planların dışında kalanlar demek. Sen boğulup kaybolmuşken ayak uçlarına kadar yaklaşmış kuşlar demek... Tüm farkı yaratan sen'sin... 


5 Kasım 2013 Salı

Yağ Mantısı



Her şeyden, her türde mantı yapılabilen bir yerde doğmuş olmanın bazı kaçınılmaz sonuçları var. Kenarından köşesinden bulaşıyorsun bu işlere. Çocukluğu buralarda geçip de 1 kez bile olsa merak edip mantı doldurmamış olan var mıdır bilemiyorum. Yaparken de yerken de yalnızlığı sevmez mantı... Yapması da yemesi de muhabbetle güzeldir. Tam bir sabır işi olan Kayseri Mantısına nazaran daha kolay ama onun kadar lezzetli bir mantı Yağ Mantısı. Yağda kızartılarak yapıldığı için bu ismi almış sanırım. Anneme sorduğumda un, su, tuz, az maya yoğurcaksın işte hamuru, çevire çevire kızartcaksın, sos, sarımsaklı yoğurt tamam işte yanıtını aldığım bu mantıyı neyse ki size öyle anlatmıycam. Güzel annelerimiz; nasıl da alışmışsa elleri, ölçü mölçü olmadan hep aynı lezzet... Haydi bakalım iş başına ölç, biç dedim kendime... Zaten annemin yaptığı ölçülerle sanırım 2 kg filan un kullanmam gerekirdi :) Neden anneler her şeyi bol bol yaparlar? Benimse elimin ayarı kaçıverir anne porsiyonlu yemekler pişirmeye kalktığımda... Günlük olsun, taze olsun, her gün kaynasın tencereler mantığı herhalde bizim kuşağınki. Elbette her işin insan gücüyle yapılması gereken zamanlar için pek pratik bir yol değil. Neyse ki o zamanlarda inanılmaz bir yardımlaşma varmış da imece usulü çözümler bulunabilmiş. İçinde yaşamadığımız için midir, artık çok uzaklarda kaldığı için midir, yoksa çocuk aklıyla hep mutlu sandığımız için midir bilmem çok özenirim kalabalık ailelere. Sofra muhabbetlerindeki curcunaya... Hayatlarımız artık nispeten daha sakin ve bireysel. Neşesiyle soframı çınlatan bir kuzu iyiki var da bu özlemim diniyor. Hep sevdim sofra başını, hep de sevicem galiba :)) Zaten mühim olan da oraya ne koyduğumuzdan çok kimle oturduğumuz galiba... Kızımın kendi kendine rengarenk bir sofra kurabildiğini gördüğümde daha iyi anladım; ne kadar anlatırsak anlatalım, biz içinde yaşamıyorsak anlattığımız şeyin, hepsi boş... Eee boş sofrayı napcaz hadi pişirelim şu mantıyı derseniz buyrun tarif:

Malzemeler:
Hamur için:
2,5 su bardağı un
1 su bardağından 2 parmak eksik su
1/2 pkt kuru maya
1 yemek kaşığı zeytinyağı ( anne sırrı :))
1-1,5 çay kaşığı tuz

Öncelikle un ve mayayı karıştırıyoruz. Sonra diğer malzemeleri ekleyerek yumuşak ve ele yapışmayan bir hamur elde ediyoruz. Üzerini kapatarak dinlenmeye alıyoruz. ( en az 40 dk)

İçi:
200 gr kıyma
1 orta boy soğan
Arzuya göre biraz ince doğranmış maydanoz ve karabiber, tuz

Normalde bu mantıya iç malzemesi çiğden konur. Ama ben bu şekilde yapıldığında mide rahatsızlığı yaşıyorum. O yüzden içini kavurarak yaptım, bence lezzet böyle daha güzel oldu. Elbette tercih sizin... 

Salçalı sos:
2 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı zeytinyağı
3/4 su bardağı su

Salçayı zeytinyağında biraz çeviriyoruz. Suyu ekleyerek 1-2 taşım fokurdatıyoruz. Kıvamlı bir sos elde ediyoruz. İstersek toz kırmızı biber de ekleyebiliriz. 

Yapılışı:
Dinlenen hamuru açması kolay olsun derseniz 2 bezeye ayırıp ne çok kalın ne çok ince olmayacak şekilde açıyoruz. 3'er cm'lik kareler kesiyoruz. Soğumuş olan kıymalı harçtan ( tabi kavurarak yaptıysanız) 1/2'şar tatlı kaşığı tam ortaya koyup 4 köşesini zarf şeklinde kapatıyoruz. Annem bu aşamada henüz anlayamadığım bir maharetle hamura gül şekli vermeyi başarıyor. Ben başaramıyorum, o yüzden burayı direk pas geçiyorum. 
Kızgın yağda çevire çevire bu mantıları kızartıyoruz. Özellikle içini çiğden koyduysanız bu aşama önemli. Sonrasında üzerini temiz bir mutfak beziyle örterek mantıları muhafaza etmemiz yumuşak kalmalarını sağlar. 

Servis ederlen üzerlerine sarımsaklı yoğurt ve salçalı sos dökerek servis ediyoruz. 
Çok aşamalı gibi görünse de kolay aslında. 

*Hayat toz pembe değil belki ama rengarenk. Neden hep siyaha bakalım ki? 





25 Ekim 2013 Cuma

Mini Mini Tuzlular



Mini mini atıştırmalıkları çok seviyorum, ay ben bunu bitiremem yarısını alayım derdini de yerken döküp saçma riskini de ortadan kaldırıyor. Bu tuzlulara bayılacaksınız. Sevgili kardeşimden aldığım bu tarif benim favorilerim arasına girdi bile. Yapması kolay ve zevkli, yemesi ise ondan da güzell. 
Her şeyin miniği daha sevimlidir ya, minikler de bu minilere bayılıyor. Benim minik de bayıldı... Bloguma bu tarifi ekleyeceğimi, bahsetmemi istediği birşey olup olmadığını sorduğumda minik kurabiyeleri sever misiniz diye sor dedi. İstek ondan sorması benden :) 
Bu aralar benim çocukluğumla ilgili derin merakları var kızımın. Bu çizgi film sen küçükken var mıydı, sen bu oyunu küçükken oynar mıydın, bu kitabı küçükken okumuş muydun? Aldığı cevaplar kimi zaman onu şaşırtıyor, kimi zaman gülümsetiyor, kimi zaman onun sahip olduğu ama benim çocukluğumda var olmayan şeyler üzüyor... Hepsini almak istiyor bana. Onun bu empati yeteneğine hayranım. Televizyonumuzdaki bir arıza nedeniyle bayramı televizyonsuz geçirdik. Bu süreçte en iyi dostumuz dvd'ler ve radyomuz oldu. Eskisi gibi renkli ve çeşitli içeriğe rastlayamasak da oldukça eğlenceli günler geçirdiğimizi söyleyebilirim. Radyo tiyatrosu kızımı en çok gülümseten ve şaşırtan konu oldu. Onun kafasında tiyatro, izlenmesi gereken birşey olduğu için tiyatroyu dinlemek ve hayal etmek hem şaşırtıcı hem eğlenceli geldi ona. Elbette tüm bu anlattıklarımın hiçbirine denk gelmedik. Sadece bu vesile ile ona anlatma fırsatım oldu. Sonrasında oyuncaklarıyla kurduğu tiyatroyu ise sadece dinleyerek hayal etmemi istemesi  televizyonsuz kalmanın ne kadar hayırlı olduğunu bir kez daha anlamama sebep oldu. Ara sıra vazgeçemediğimiz teknolojiyi bir kenara bırakmak fena fikir değil belki ama öyle bir işlemiş ki içimize ne kadar sürdürülebilir bilemiyorum. Elbette sorunu çözdük, elbette izlemeyi sevdiğimiz şeylere döndük ama bu mutluluğu da iliğimize kemiğimize kazıdık. Ve ciddi bir repertuarımız oluştu artık :)) Ruhumuzu da bol bol besledik anlayacağınız. Doğru diyorsunuz, midemizi de besleme zamanı:

Malzemeler:
125 gr oda sıcaklığında yumuşamış margarin veya tereyağı
1 yumurta ( akı üzerine sarısı içine)
1 çorba kaşığı süt
1 çorba kaşığı yoğurt
1 çorba kaşığı pudra şekeri
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı karbonat ( silme )
Yaklaşık 2,5 su bardağı un ( azar azar eklemekte fayda var)

Üzerine: Ayırdığımız yumurta akı
              Susam-çörekotu karışımı

Yapılışı: Önce sıvı malzemeleri kaşıkla kabaca karıştırıyoruz. Pudra şekeri, tuz, un ve karbonatı ekliyoruz. Ele yapışmayan yumuşak bir hamur elde ediyoruz. Bu hamuru, üzerini kapatarak 10-15 dk oda sıcaklığında dinlendiriyoruz. 
Sonrasında fındık büyüklüğünde toplar yaparak önce yumurta beyazına sonra susam-çörekotu karışımına her yerini batırıyoruz. Yağlı kağıt serili tepsiye dizerek 170 derecede ısıtılmış fırında pişiriyoruz. Çok küçük oldukları için çabuk pişecektir, yaklaşık 15 dk.
Ağzı kapalı olarak tazeliğini kaybetmeden uzun süre saklanabiliyor.

* Mutluluk içinde bulunduğumuz şartlarla değil bizim onlara bakış açımızla alakalı sanırım. Güzel baktıkça şartlar o kadar da fena gözükmüyor göze, güzel baktığınız güzel bir haftasonu diliyorum ...



19 Ekim 2013 Cumartesi

Magnolia Puding



Başucunda yepyeni kıyafetlerin, elbette gıcır ayakkabıların, oo erken kalkmış herkes; en sona ben mi kalmışım? Kahvaltı sofrası hazır bile, bu annem geceleri hiç uyumuyor olabilir mi? Hemen giyinmeli, misafirlere kahvaltıda yakalanmamalı. İyi de tüm gece heyecandan uyuyamamıştım zaten, bu şiş gözlerle mi şeker topluycam? Bu bayram harçlıklara zam yapıldı mı acaba? Nicedir almayı beklediğim oyuncağı alabilecek miyim? Daha büyük bi çantayla çıkmalı bayram gezmesine, şekerlerim sığmıyor sonra... 
El öpenlerin çok olsun evladım, Allah nice bayramlara sağlıkla kavuştursun inşallah. 
Bu cümlelerden kaçı hatıralarınızda yer alıyor? Ne çok şekil değiştirdi artık bayramlar değil mi? Burada yazanların çoğu belki yabancı pek çoğumuza. O güzel duaların anlamını büyüdükçe anlıyor insan. Küçükken sanki Çinceymiş  gibi bir anlam veremediğim, ağızlardan bir örnek çıkan o güzel duaları söylerken buluyorum kendimi... Bu tarifle ne kadar uyumsuz gibi görünse de yazdıklarım; yeni neslin füzyonu deyip gülümseyiverin olmaz mı? 
Büyüdükçe o heyecanı duyamıyor insan, çocukken herşeyi iliklerimize kadar hissederek yaşıyoruz. Çocuklara elden geldiğince yaşatmalı bu kıymetli duyguyu, tatile de 2. Gün gideriz olmaz mı? Çocukluğumuz bir an önce büyüme isteğiyle geçerken şimdilerde çocuk olmayı özlüyor oluşumuz ne tuhaf... Herkes genç ve sağlıklıyken, aile büyüklerimiz fotoğraflarda en güzel gülümsemeleriyle poz verirken belki büyüme hayallerindeydik. Geçmiş bayramdan bu bayrama sağlıkla kavuşamayan ne çok sevdiğimiz var belki... Uzaklıkları katlanır yapan da bu teselli değil mi? En azından sağlıklı diye avutmak kendini, dindirmez belki sızıyı ama diğer ihtimalden güzel değil mi? 
Geç kalmış bir bayram tebriği; bir rivayete göre New York'un Magnolia Bakery'sinden çıkan bu lezzetle tatlılıkla ulaşsın yüreklere. Tarif Mutfakta Feyza Var 'dan. Çok teşekkür ediyorum bu muhteşem tarif ve bugüne dek deneyip hep memnuniyetle sonuçlanan diğer tüm tarifleri için :) 

Malzemeler:
1 lt. Süt
1 su bardağı toz şeker
3 çorba kaşığı nişasta
2 çorba kaşığı un
2 yumurta sarısı
1 pkt vanilya ( ben kullanmıyorum)
1 küçük pkt bebe bisküvisi
Çilek/muz ( ikisini birlikte yada ayrı ayrı kullanabilirsiniz)
1 kutu krema (200 ml)

Yapılışı:
Süt, şeker, nişasta, un ve yumurta sarısını bir çırpıcıyla karıştırarak ocakta muhallebi kıvamı alana kadar pişiriyoruz. Sonra soğumaya bırakıyoruz.
Bisküvileri rondoda çekerek un haline getiriyoruz.
Meyveleri istediğimiz gibi doğruyoruz.
Muhallebi soğuyunca kremayı ekleyerek mikserle çırpıyoruz. 
Kuplara önce 1 kaşık bisküvü döküp düzeltiyoruz. Arzuya göre çilekleri dikey olarak kupların kenarlarına dizerek biraz muhallebi döküyoruz. Biraz daha bisküvi döküp muzları diziyoruz. Yine biraz muhallebi döküp en üste bisküvi koyuyoruz. Tüm kupları bu şekilde hazırlayıp buzdolabında soğumaya bırakıyoruz. Sadece muzla da yapabilirsiniz, ben o şekilde yaptım. En üstü çilek, çikolata vb ile süsleyebilirsiniz. 
Bu ölçülerle 6 kup tatlı elde ediyoruz. 

*Allah nice bayramlara sağlıkla kavuştursun, el öpenleriniz çok olsun :)))




4 Ekim 2013 Cuma

Baykuş Kurabiye



Bir günde kış gelir mi? Geldi vallahi... Bu soğuk havaların en güzel yanı evde fırını rahatça çalıştırıp evi mis kokularla doldurabilmek olsa gerek. Bu kurabiyeler hem göze hem damağa hitap ediyorlar. Çocuklar için olduğu kadar biz büyükler için de eğlenceli. Eskiden uğursuzluk sayılan baykuş şimdilerde pek bi revaçta. Uğursuzluğu kim çıkarmış bilinmez ama bilgeliğiyle meşhur bu aralar :) Gözün alışmasından mıdır nedir ben de pek sever oldum kendilerini... Baykuşlu ne görsem pek sevimli geliyor gözüme. Yaşadığımız dünya isterse bize her şeyi sevdirebiliyor demekki... O zaman bunca sıkıntı nereden çıkıyor anlamak mümkün değil. Aslında mümkün de anlamayalım biz yine... Baykuşlarla kendimizi kaybetmeye devam edelim. Kendini kaybetmek demişken kaybolmayı sever misiniz? Tabii ki de kastım yaşadığınız şehrin ara sokaklarında kaybolmak... Ben pek severim... Ara sokaklardaki küçücük dükkanları keşfetmeyi, samimi ve candan dükkan sahipleriyle sıcacık alışverişler etmeyi, oralarda yalnız dikkatli gözlerin yakalayabileceği güzellikleri izlemeyi, umulmadık yerlerde umulmadık güzellikleri bulmayı çok severim. Çocuklara endeksli hayatların merkezi her ne kadar AVM'lerde geçse de benim kuzu da alıştı benle ara sokak keşiflerine çıkmaya. Tabak çanağa olan merakımı bildiğinden benden önce görür oldu benim bayılacağım güzellikleri. Her şeyin bulunabildiği sokaklar olduğu gerçeği zaman zaman onu hayrete düşürse de büyük bir keyifle kayboluyoruz kalabalıklarda biz anne-kız... 
Keşfediyoruz yaşadığımız şehrin aslında en kıymetli köşelerini... Turşucuları, şekercileri, el yapımı nefis tabak çanakçıları, kömürde fincanda pişmiş kahveyi, koruk suyunu, karnı tok olsa da keyifle yem atanların etrafında uçuşan kuşları, salaş dükkanlarda leziz yemekler yemeyi yada kalabalığın içinde gevrek tırtıklamayı... Evet biz de gevrek der olduk artık simite, yarı İzmirli sayılabilirim ben de 17 yıl sonra... Doğuştan İzmirli kızımla elbette farklı düştüğümüz noktalar da oluyor, daha ılımlı, daha esnek, daha neşeli o haliyle... Anadolunun soğuk havası mı acaba benim yarımı kimi zaman daha esnemez yapan bilinmez... Seviyoruz işte bu şehri her şeyiyle... 
Değişimden korkmamanın şehrindeyiz ya belki ondan... O zaman baykuşlarla ilgili fikirlerimizi de değiştirelim ve bu kurabiyelerle bereket ve bilgeliği sokalım evimize ne dersiniz?

Bu arada bu tarif otabakbitecek.blogspot.com 'dan. Çook teşekkür ederim.


Malzemeler:
1 yumurta
100 gr oda sıcaklığında yumuşamış tereyağı yada margarin
1 küçük çay bardağı sıvıyağ
2 türk kahvesi fincanı toz şeker
3 su bardağı un ( kullandığımız markaya göre miktar azalabilir veya artabilir, azar azar eklemekte fayda var)
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
Bir miktar damla çikolata ( gözler için)
Bir miktar badem ( burun için)

Yapılışı:
Tüm malzemeyi güzelce yoğurup pürüzsüz bir hamur elde ediyoruz. Hamuru iki yağlı kağıt arasında 3-4 mm kalınlığında açıyoruz. Normal boyuttaki bir su bardağının ağzıyla yuvarlaklar çıkarıyoruz. Yine su bardağıyla (hazırladığımız yuvarlağın) üst kısmından yarım ay şeklinde bir parça çıkarıp kulaklarını oluşturmuş oluyoruz. 
Bir pet şişe kapağıyla daha küçük yuvarlaklar çıkarıyoruz ve gözleri oluşturmuş oluyoruz. 
Üst kısma 2 yuvarlağı yerleştiriyoruz, ortalarına 1'er damla çikolata batırarak gözleri tamamlıyoruz. Gözlerin ortasına bademi yerleştiriyoruz ve burun yapmış oluyoruz. Bir çatalla kenarlara bastırarak kanatları yapmış oluyoruz. 
Önceden ısıtılmış 170-180 dereceli fırında fazla kızartmadan pişiriyoruz.  
Yaklaşık 22 adet kurabiye çıkıyor bu ölçülerle. 

*Bazen ara sokaklarda büyük keşifler sizi bekliyor olabilir, yürüyüşlerinizde ara sıra rotayı kaybolmaya çevirin :)))




1 Ekim 2013 Salı

Fırında Kabak Mücver



Uzun sayılabilecek bir süre ayrı kaldık yine. Ekleyecek onca tarif olmasına rağmen bir türlü başına geçip yazamadım. Biliyorsunuz iki kelam etmeden tarif eklemek içime sinmiyor. Burası her ne kadar bir yemek blogu olsa da paylaştığımız hayatın ta kendisi bir yerde.. Ve paylaşmak hakikaten çok zevkli birşey. Özellikle de harika geri dönüşler olduğunda gri havada süzülen güneş ışığı gibi sıcacık ve keyifli... Mücver sevmeyen çok az insan tanıyorum, zaten muhtemelen çok az insan vardır ve onları da ben bulurum :))) Yağda kızarmış mücveri ayrı bir yere koymak lazım, lakin kızartmalardan kaçınabildiğimiz kadar kaçınıyoruz artık hepimiz. Fırında mücver onun daha sağlıklı ve kolay versiyonu. Türlü denemeler neticesinde kendimce bir tarif oluşturabildim. Tarifte göreceğiniz kekun mücveri kekimsi ve pofuduk bir dokuya kavuşturuyor, ama onun yerine un ve çay kaşığının ucuyla kabartma tozu da bir seçenek. Kabartma tozunu hiç koymayabilirsiniz de. Sarımsaklı yoğurt bence mücverin en olmazsa olmazı. Kuzumun sarımsakla başı pek hoş olmasa da en azından yoğurtla yemeyi o da seviyor. Mücveri ince bir tabaka halinde yayabileceğiniz bir kap tercih edin ki kızartmaya yakın bir lezzet yakalayabilin. İsterseniz biraz beyaz peynir ilavesi de yapabilirsiniz, oldukça yakışıyor. Ben koymamayı tercih ettim. Akşam fotoğraf çekmenin en büyük dezavantajı yemekleri hakkıyla yansıtamamak, ama lezzetiyle bunu telafi edeceğinden şüphem yok. 
Onun dışında hayat güzel, okul koşturmacaları, haftasonu gezmeleri derken günler hızla geçiyor. Umarım sizin için de öyledir :) Henüz akşam menünüzü oluşturmadıysanız belki dolapta bekleyen kabakları bir de böyle pişirmek istersiniz:

Malzemeler:
2 orta boy kabak ( benimkiler 375 gr geldiler)
2 yumurta
3 çorba kaşığı süt
3 çorba kaşığı zeytinyağı
1 demet maydanoz ( incecik doğranmış)
1 demet dereotu ( incecik doğranmış)
4 sap taze soğan ( incecik doğranmış)
1 su bardağı sade kekun
2 çay kaşığı tuz

Yapılışı:
Kabakları rendeliyoruz. Robotta çekmeyin bence, mücverin dokusunu bozuyor. Yumurta ve sütü elde çırpıyoruz. Kabakların sularını elle sıkarak ekliyoruz. Yeşillikler ve yağı da ekleyip şöyle bir karıştırıyoruz. Kekun ve tuzu da ekleyip iyice karıştırdıktan sonra hafifçe yağlanmış bir fırın kabına ince bir tabaka halinde yayıyoruz. Önceden ısıtılmış 180-190 derecelik fırında kızarana kadar pişiriyoruz. Mutlaka sarımsaklı yoğurtla servis ediyoruz.

*Ben baharat kullanmadım ama seviyorsanız karabiber ve pulbiber ilavesi yapabilirsiniz. 
*Yaz yemekleriyle yaza artık veda zamanı, hele bugün İzmir resmen bir kış günü gibi... Herşey yerinde ve zamanında güzel; hayatımız için de öyle olsun... Mevsimsiz mutluluklarınız daim, hüzünleriniz bahar yağmuru gibi kısacık olsun :)) Mutlu haftalar... 


23 Eylül 2013 Pazartesi

Oreolu Cupcake



Yepyeni bir hafta başladı, yeni umutlar, yeni koşturmacalar, yeni heyecanlarla... Pazartesi her ne kadar çok sevilen bir gün olmasa da aslında hep yeniyi müjdeliyor bize. Hadi bak yeni bir haftayı başlatıyorum, korktuklarını eskide bırak, yeniye bu kez başka türlü bak diyor... Da sevmediği işlerde değerli ömrünü tüketenler için bu söylediklerim belki biraz komik kaçıyor. Olsun yine de yeni'ye yepyeni bakmanın ne gibi bir zararı olabilir ki? Denemeye değmez mi? Hep aynı düşünce şekline tıkılıp kalınca nasıl gelsin değişimler? Bayılarak okuyup kendime çok şeyler kattığım Evrenden Torpilim Var (Aykut Oğut)'da olduğu gibi kendimize yeni bir kutucuk belirleyip eskisi gibi düşünmemeyi yerleştirelim içine. Gülümse, odaklan, değiştir ilkesini kendimize bir bardak su yapalım. Evet zor şeyler yaşadık, evet bazı insanlar gerçekten kötü belki ama aynı karamsarlığa kendimizi kapatınca kaybeden kim tekrar düşünelim... Sadece gülümseyerek bir günümüzü tamamen değiştirebiliriz. Olmasını istediklerimizin içine tüm benliğimizle girip olmasını istemediklerimizin korkusunda kendimizi tüketmeyelim. Korku çok kuvvetli bir güç, korktuklarımızın gerçek olması belki bu yüzden... Sevdiklerimizi kaybettiğimizi düşündüğümüz zaman ne kadar kuvvetli bir korkuyla sarsıldığımızı bir düşünün.. Sanki gerçek gibi.. İşte aynı gerçekliği istediğimiz şeyler için hissedebildiğimizde olay tamamdır... Bu kitabı ve devamını okumadıysanız mutlaka edinin ve okuyun... Belki son yıllarda kişisel gelişim biraz ayağa düştü gibi gelebilir size, hep aynı klişeler, hep aynı söylemler caanııımm diyip boşvermiş olabilirsiniz. Gerçeklerden kopmadan şu işi bir anlat hele diyenler için güzel bir kitap... Lakin hayatta istediğimiz herşeyin de bir bedeli olduğunu unutmamak lazım. İsteyince olur elbet ama bedelsiz asla! Taşıyabileceğimiz bedellerle bize gelen hayaller başımızın üstüne...
Bu oreolu kekleri de yapıp yemenin bir bedeli var elbet, göbüşümüze bir minik katkı :) Bu bedeli göze alanlar için buyrun tarif;

Malzemeler:
2 yumurta
1 cup şeker ( su bardağı da olur)
1/2 cup süt
1/2 cup yumuşak tereyağı veya margarin
1 cup un
1 pkt kabartma tozu
2 paket mini oreo ( toplamda 28 adet)

Yapılışı:
Yumurta ve şekeri iyice çırpıyoruz. Süt ve yağı ekleyerek çırpmaya devam ediyoruz. Un ve kabartma tozunu da ilave ettikten sonra kabaca kırılmış 16 adet oreo'yu kek harcına ekliyoruz ve kaşıkla karıştırıyoruz. 12 adet kağıt muffin kalıbının tabanına 1'er tane oreo yerleştirip kek harcını paylaştırıyoruz. Önceden 180 derecede ısıtılmış fırında pişiriyoruz. Yaklaşık 20 dakikada hazır olacaktır, yine de fırından fırına değişebilir. 
Sonrasında tepesine keskin bir bıçakla oreo sığacak kadar bir kesik atıp oraya oreo'yu yerleştirerek servis edebiliriz. Yada şanti sıkarak şantiye oreo batırarak da bir sunum yapabiliriz.

*Bir olayı sadece nasıl karşıladığımızı değiştirerek belki tüm hayatımızı değiştirebiliriz ne dersiniz deneyelim mi?




22 Eylül 2013 Pazar

2 Yufkalı Pratik Kol Böreği



Pratik, çıtır, leziz... Bu böreği kelimelere dökmem gerekse ancak böyle ifade ederdim. Elbette el açması bir kol böreğinin yerini tutamaz ama pratiklik mutfağımızın vazgeçilmeyecek bir unsuru. Her zaman uğraşmak için o gücü bulamayabiliyoruz içimizde, işte böyle günlerin kurtarıcısı böyle pratik çözümler oluyor. Börek için hazır yufka kullanacaksak iyi ve güvendiğimiz bir yufkacının yufkasını tercih etmek bizi lezzete götürür. Aksi takdirde aradığımız lezzeti yakalayamayabiliriz. 
Okul telaşıyla geçen hareketli günler pek çoğumuzu sardı, ama hayatımıza artısı sanırım yeniden düzene girmek oldu. Yaz sıcağının rehavetli günleri de artık elveda demeye başlarken menülerimiz de kışa dönmeye başladı. Dün afiyetle yediğimiz kuru fasulyeyi kaşıklarken tahılları kışın daha zevkli tükettiğimizi farkettim. Oturduğum sofrada gözüm artık mezeden önce çorba arıyorsa ben ve mutfağım artık kış moduna geçiyoruz demektir.  Yine de bir yaz çocuğu olarak yaz mevsimi benim favorim... 
Okuma maratonum devam ediyor, güzel kitaplarla olan yolculuk çok keyifli. Şu sıralar elimde Haruki Murakami'nin İmkansızın Şarkısı var. Adından da anlaşılacağı üzere aşk üzerine yazılmış bir kitap. İmkansız denince hepimizin zihninde aşk canlanmaz mı önce? Geri kalan herşey sanki irademize bağlı olarak şekillenebilirken gerçekten de aşk her 
zaman kendi şarkısını söylüyor. Kitabı bitirince kitabın bana kattıklarını da paylaşmak isterim sizlerle... Şimdi leziz bir börek zamanı:

Malzemeler:
2 yufka
250 gr kıyma
2 fazla iri olmayan kuru soğan ( minicik doğranmış)
1 iri patates ( minicik küpler halinde doğranmış)
1 yumurta
1 su bardağı yoğurt
1/2 su bardağı su
1/2 su bardağından 2-3 parmak eksik sıvıyağ
Tuz

Yapılışı:
Önce kıymayı 1 kaşık zeytinyağında rengi dönene kadar yüksek ateşte kavuruyoruz. Soğanları ekleyip biraz daha kavuruyoruz. Patatesleri ekleyerek ağzı kapalı halde arada karıştırmak suretiyle kavurmaya devam ediyoruz. Patatesleri dilerseniz haşlanmış olarak yada çiğden rendelenmiş olarak da kullanabilirsiniz. Kıymalı harca oldukça yakışıyor. Damak zevkimize göre tuz ilavesini yaparak soğumaya bırakıyoruz.
Derince bir kapta yumurta, yoğurt, su ve yağı çırparak harcımızı hazırlıyoruz. Yufkalarımızı ortadan 2'ye keserek 4 adet yarım daire elde ediyoruz. 
Yarım dairelerin her yerine harcımızı güzelce sürüp kıymalı içi gelişigüzel serpiyoruz. Sonra yufkamızı dikkatlice ve çok sıkmadan rulo şeklinde kıvırıyoruz. Yağlı kağıt serili tepsiye bu ruloyu kendi etrafında gül böreği gibi sararak yerleştiriyoruz. Diğer yufkaları da aynı şekilde hazırladıktan sonra bu kez tepsideki yufkanın bitiş noktasından başlamak suretiyle onun etrafına doluyoruz. Bitiş yerinden başlama kuralına hep uyarak tüm yufkalarımızı hazırlıyoruz. Kalan sıvı harcı  böreğin her yerine gezdiriyoruz. Bu halde en az yarım saat dinlendirdikten sonra 190-200 derecede ısıtılmış fırında kızarana kadar pişiriyoruz.

*Aşkınızın çaldığı şarkıya keyifle uyan bir kalp diliyorum, mutlu pazarlar...



17 Eylül 2013 Salı

Nutellalı Milföy Kurabiye



Pratik mi pratik, leziz mi leziz... Milföy gerçekten kurtarıcı gibi birşey. Tatlısı da tuzlusu da ayrı güzel, ayrı lezzetli... Öyle kolay ki bu kurabiyeleri yapmak, anlatınca anlayacaksınız. Ama artık beni tanıdınız, iki kelam etmeden tarif vermiyorum :) Hem ne güzel laflıyoruz şurda ne acelemiz var di mi ama? 
Bugün çok sevdiğim bir dostumla şenlenen kahvaltı sofram için yaptım bu kurabiyeleri. Tam bir kahvaltı aşığıyım ben, pek çoğumuz da öyleyizdir eminim. En zevkli kurduğum masalar hep kahvaltı masaları, hele de sevdiğim insanlarla şenleniyorsa değmeyin keyfime. Belki kahvaltı sofralarımı da birgün paylaşırım burda, özenli sofralar için bir fikir olması adına... Şairin de dediği gibi; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı... Bence bizzat akrabalar. Mutlu bir kahvaltıyla başlanmış bir günün güzel geçmemesi mümkün değil... Sağlık açısından ne kadar faydalı ve önemli olduğunu söylemeye bile gerek yok. 
Ben her ne kadar çayımı şekersiz içsem de sabahları kapıya bırakılan gazeteyi alırken duyduğum tavşan kanı çayı karıştıran kaşık sesi bana hep aile olmayı hatırlatır; beraberce ve mutlulukla yeni günü karşılamayı. Çayın daha üzerinde tüten dumanını düşününce içim ısınır... Ailenin en keyifli buluşma yeridir ya sofra başı; özenirim sabahın erken saatlerini kahvaltıyla karşılayanlara. Küçücüklüğümden beri aile alışkanlığıdır; sabahın esselatlarında bile çıkılsa evden illaki beraberce kahvaltı yapılır. Öğrencilik hayatımda en çok özlediğim hep o kalabalık kahvaltıların telaşıdır. Erkenci bir annem vardır, aileyi ısıtır gibi her sabah ısıtır içimizi sıcacık demlenmiş çayıyla. Uzundur hep keyif için yapılan kahvaltılarımız, şenlikli, bol sohbetlidir. Şimdi kuzumla oturduğumuz her sofraya da hep içi ısınarak otursun, renkli ve güzel sofralar hatırlasın düşüncesiyle otururum, özenirim. Saklamam hiçbir eşyamı, en güzel sofralara layık olan önce ailedir bence. Aldığım her yeni şey hemen ertesi gün süsler soframı. Güzel sofralarda güzel anılar birikir bence. Kendimizden esirgemeyelim bunu. 
Tamam tamam uzatmıyorum daha fazla, hadi kurabiye yapalım:
Bu arada bu tarif mutfaktanyayin.com 'dan, Jale Balcı'nın hünerli ellerinden. Teşekkür ediyorum. Ben kendimce yaptığım halini anlatıcam, siz onunkine de bir göz atın isterseniz.

Malzemeler:
4 parça milföy ( kare olanlardan)
1 yemek kaşığı toz şeker
3 dolu yemek kaşığı nutella

Yapılışı:
4 parça milföyü bir kare oluşturacak şekilde yanyana koyup merdaneyle inceltiyoruz. Üstüste de koymuyoruz ama uçlarını mümkün olduğunca birbirlerine yapıştırıyoruz. Açmamızı kolaylaştırmak ve yapışmayı engellemek adına toz şeker serpiyoruz açmadan önce. Orjinal tarifte 5 yemek kaşığı şeker var, ama ben zaten tatlı ve kalorili bir tarife fazlasını eklemek istemediğimden azalttım. 
Sonra bir ucuna boylu boyunca nutellayı bıçakla güzelce sürerek yayıyoruz. Milföyümüzü rulo yaparak katlıyoruz. En uç kısmını biraz suyla yapıştırıyoruz.
Elde ettiğimiz ruloyu keskin bir bıçakla yarım santim kalınlığında dilimliyoruz. Böylece ortaları nutella dolu yuvarlak milföyler oluşturuyoruz. 
Yağlı kağıt serili tepsiye dizerek 190-200 derecede ısıtılmış fırında hafif kızarana dek pişiriyoruz. 
Orjinal tarifte üzerlerine biraz tereyağı sürülüyor kızarması için ama ben sürmüyorum.
İşte bu kurabiyeleri yapmak bu kadar kolay...

*Hayattaki birçok mutluluk gibi kahvaltı da erişilmesi kolay bir mutluluk. Bu mutluluğu kendimize çok görmeyelim. Mutlu çocuklar mutlu kahvaltılarla büyüsün...


14 Eylül 2013 Cumartesi

Terbiyeli Tavuk Haşlama



Yaza iyiden iyiye elveda diyoruz. Pek çok şehir kışı aratmayan soğuk havalarla tanıştı bile. Biz de ufak ufak akşam serinlikleriyle sonbahara geçiş yapıyoruz. Bu geçişlerin elbette hapşırık, öksürük gibi yan etkileri olabiliyor. Özellikle de evde minikler varsa ilk önce onlar etkileniyor bu durumdan. Tavuk suyu mucizesi diye bir gerçek varsa tam bu geçiş için süper bir yemek yapıcaz demektir. Her ne kadar tavuklar eskisi gibi olmasa da yine de iyi geliyor bünyeye... Şu an bu yazıyı yazarken bana eşlik eden Cem Adrian ara sıra beni hayallere daldırıp dikkatimi dağıtsa da umarım saçmalamadan bu yazıyı bitirmeyi başaracağım :) Tek bir cd'si bile bugüne dek hayal kırıklığına uğratmadı beni, tanışmadıysanız henüz, emin olun çok şey kaçırdınız... 
Ne diyorduk? Hmmm sonbahar... Tam da sonbaharın hüznüne yakışır şarkılar yahuu... Bu yemek ise sonbaharın hüznünden çok geçiş dönemi arızalarına faydalı :) Malesef hüznün çaresi bulunamadı henüz. Mutfağımızda ancak mutlu sofralar başında geçireceğimiz huzurlu saatleri hazırlayabiliyoruz, tüm bu yemekler sadece bunun bahanesi... 
Daldan dala konan bu yazı sonunda nereye bağlanacak inanın ben sizden daha çok merak ediyorum :) 
Bu mevsimdeki hüznümüzün sebebi çocukluğumuzdan kalan artık okul başlıyor sendromu mu acaba? Okulu en çok sevenler bile yaz sonu hüzünlenir ya; eğlence, uzun kahvaltılar, geç uykular, plansız haftalar, rahat rahat takılmalar, tatil, deniz, kum, güneş bitti diye... Gerçi kızım okula başlayacağı için ben daha hüzünlüyüm ama ne de olsa bizler Kemalettin Tuğcu nesliyiz onlarsa kendine inan nesli..
Evet konuyu daha da alakasız yerlere çekmeden tarifi vereyim :)))

Malzemeler:
8 adet tavuk baget ( 760 gr)
2 iri patates
1 iri havuç ( yada 2 küçük havuç)
750 ml su
1 limonun suyu
3 çorba kaşığı un
1 soğan ( tavuğun haşlama suyuna koymak için)

Yapılışı:
Öncelikle tavukları su, tuz ve bütün soğanla birlikte düdüklüde 20 dk ( fissler için) haşlıyoruz. Sonra soğanı çıkarıp elde ettiğimiz tavuk suyunu tel süzgeçten geçirip süzüyoruz. Tabi bu arada tavukları da ayrı bir yerde beklemeye alıyoruz.
Patates ve havuçları arzu ettiğimiz şekilde irice doğruyoruz. Tavuk suyuna patates ve havuçları ekleyerek yaklaşık 10 dk daha düdüklüde haşlıyoruz. 
Tavukları da patates ve havuçlar pişince yeniden tencereyle buluşturuyoruz. 
Ayrı bir yerde 1 limonun suyu ve unu tel çırpıcıyla biraz karıştırıyoruz. Tavuk suyundan azar azar 1-2 kepçe ekleyerek kıvamını açıyoruz. ( çok pütürlü görünürse tel süzgeçten geçirebilirsiniz) Hazırladığımız terbiyeyi tenceredeki yemeğimizle buluşturuyoruz ve 1 taşım daha kaynatıp dilersek kıyılmış maydanozla servis ediyoruz. 

*Miktarda dilediğiniz arttırma ve eksiltmeleri damak zevkinize göre yapabilirsiniz. 
*Bu terbiye ölçüleri için Oktay Ustanın terbiyeli et haşlama tarifini kendimce değiştirerek uyguladım. Dilerseniz etle de deneyebilirsiniz.

*O kadar bahsettim, son cümleyi de Cem Adrian söylesin: 
Biz senle... Aynı toprakta yetişen, Ayrı dallarda yeşeren, Aynı rüzgarda devrilen çiçekler gibiyiz...
Biz senle... Aynı yağmurdan dökülen, Ayrı dağlardan süzülen, Aynı denizde can veren nehirler gibiyiz...
Biz senle ayrı yerlerde, aynı hayale kapılmış, aynı ormanda kaybolmuş çocuklar...
Biz senle aynı yerinden vurulmuş, aynı yerinden kanayan, aynı yerinden acıyan aşıklar gibiyiz...

*Hüzünsüz bir sonbahar dilerim :)))


13 Eylül 2013 Cuma

Pudingli Cevizli Muffin



Mutfağıma döndüm ve mutluluğun kokusunu özlediğimden olsa gerek hemen tatlı birşeyler pişirmeye koyuldum... Zorlu ve yorucu bir süreci tam olarak geride bırakamasak da kendi düzenimize dönmüş bulunuyoruz. Bundan sonrası için Allah yardımcımız olsun...
Blogumu oldukça ihmal etmiş olmanın sıkıntısı yakamı bırakmıyor bir türlü, başka türlü bir aşk bu pişirmek, fotoğraflamak ve paylaşmak... Bana çok çok iyi geldiği kesin...
Pek çoğumuz için okul maratonu çoktan başladı, bir kısmımız ise haftaya başlıyor... Bu yaz bizim için, son dönemleri haricinde fena geçmedi aslında... Lakin 3 ayı nasıl bitirdik hala hayretler içerisindeyim... Günler, aylar derken yıllar işte böyle teker teker bitiveriyor. Ve uzun zamandır görmediğim, henüz çocukluklarında bıraktığım kuzen çocuklarımı gördükçe nasıl da yaş aldığımı anladım. Eveeet yaşlanmak da neymiş? Sadece yaş alıyoruz :))) Bu yazın kocaman bir hayat dersi bıraktığı kesin; elin ayağın tutuyorsa senden zengini, şanslısı yok! Herşeyin üstesinden gelebilirsin. Büyük bir üşengeçlikle yapmayı ertelediğim herşey için bu süreçte en çok hatırladığım ve şükürle işe koyulduğum cümle budur! Dert sandıklarımızı, günlerce içinde boğulup nefes alamadıklarımızı bir de bu süzgeçten geçirmeli... Ha bir de mutfağa girmeli, pişirip düşürmeli, keyifle yemeli, yedirmeli...

Malzemeler:
2 yumurta
1 su bardağı toz şeker ( miktarı azaltabilirsiniz)
1/2 su bardağı süt
1/2 su bardağı sıvıyağ
1 pkt toz puding ( Dr Oetker çikolata parçalı puding kullandım ben)
1 su bardağı un
1/2 pkt kabartma tozu
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz

Yapılışı:
Yumurta ve şekeri çırpıyoruz. ( mikser kullanmadan çırptım, sanırım muffin yapmanın en büyük kolaylığı bu). Sıvı malzemeleri ekliyoruz ve karıştırıyoruz. Pudingi toz halinde ekleyip karışım homojen hale gelene dek hafifçe karıştırıyoruz. En son ceviz olacak şekilde diğer malzemeleri de ekleyip sadece karışana dek çırpıyoruz. 
Kağıt muffin kaplarına mutlaka üstten 1'er parmak boşluk kalacak şekilde paylaştırdıktan sonra 170 derecede ısıtılmış fırında pişiriyoruz. Muffin diğer keklere göre daha çabuk pişecektir, gözünüz üzerinde olsun...

*Bu ölçülerle standart boy kağıtlarda 24 tane muffin elde ettim. Servis esnasında dilerseniz biraz çikolata sosu dökebilir yada burada yaptığım gibi biraz nutellayla süsleyebilirsiniz.
*Doğaçlama ortaya çıkıp son derece pratik ve kolay bir şekilde hazır olup misafirlerimin de beğenisini kazanan bu muffinleri az zamanda nefis bir kek yapmak için deneyebilirsiniz. Şüphesiz başka pudinglerle de deneyip nefis sonuçlar elde etmek mümkündür...
*Hayat dediğimiz aslında gerçekten Anlardan ibaret, bir an... Hayatınızı değiştirebilecek tek bir an... Umuyorum ki bu anlar hep kalbinizi mutlulukla ısıtıp gümbür gümbür heyecana boğan tatlı anlardan oluşur....



19 Ağustos 2013 Pazartesi

Kremşantili Kek



Bloguma uzun aralar verdiğimin farkındayım ve bunun için beni takip eden herkesten özür diliyorum. Tatsız günler geçiriyoruz hepimiz, dünyada olup bitenleri dehşetle izlemekten başka elimizden gelen birşey yok. Kendi dünyamda ise babamın geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde sıkıntılı günler geçirmeye başladık. Umarım bekleyişimizin sonu hayırlara ulaşır. 
Tatlı bir tarifle bir nebze olsun tatlı birşeyler düşünelim istedim, yapalı oldukça uzun zaman oldu. Paylaşmak bu tatsız günlere kısmetmiş. Pazarlarda yaz portakalı bulursanız belki bu kışa yakışır kekle serin bir nefes alabilirsiniz. Üzerindeki portakal yerken kızıma ve bana hiçbir acılık vermedi, lakin kardeşim portakalı acı buldu. Baştan uyarayım belki kabuğunu soyarak kullanmak suretiyle önlem almak istersiniz. 
İnsan yanıbaşına düşen acılarla derin düşüncelere savruluyor. Aslında bu gerçeği hayatın her anında akılda tutabilmek eminim birçok tatsızlığı hiç yaşanmadan ortadan kaldıracaktır. Ama yaratılışımız gereği bunu hayatımızın ortasına yıldırımlar düşmesi neticesinde hatırlayabiliyoruz. 
Fazla uzatmadan tarife geçiyorum, lütfen dualarınızı eksik etmeyin.
Unutmadan, bu tarif bir mutfaksırları tarifidir. Nilay hanım'a çok teşekkür ediyorum her biri birbirinden müthiş tarifleri için...

Malzemeler:
3 yumurta
1 su bardağı şeker
150 gr margarin veya tereyağı ( eritilip oda sıcaklığına getirilmiş)
1/2 su bardağı portakal suyu ( orjinal tarifte greyfurt suyu var)
1 su bardağı + 1 su bardağından 2 parmak eksik un
1 pkt toz krem şanti
1 pkt kabartma tozu
1 küçük portakal ( tarifte mandalina var)
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz ( benim ilavemdir, koymayabilirsiniz)

Yapılışı:
Yumurta ve şekeri kar gibi olana kadar çırpıyoruz. Yağ ve toz halindeki krem şantiyi ekliyoruz. Portakal suyu ve unu ekleyerek 1 dk çırpıyoruz. Kabartma tozunu da ekleyip 30 sn kadar karıştırdıktan sonra yağlanmış ve tabanına ince ve yuvarlak olarak dilimlenmiş portakal veya mandalinayı ortaya denk gelecek şekilde dizdiğimiz baton kalıba karışımı döküyoruz. 180 derecede ısıtılmış fırında 35-40 dk pişiriyoruz. Kalıbımız tamamen soğuyunca ters çeviriyoruz. 

*Şantiden dolayı ipeksi dokulu bir kek oluyor, en az bir kez denenmeli.

*Sevdiklerimizi en son görüşümüz ne zaman asla bilemeyiz, hayat birşeyleri ertelemek için oldukça kısa, bir kez daha hatırlamış olalım... Keyifli ve sağlıklı haftalar olsun...